19 Nisan 2008 Cumartesi

GÖKYÜZÜNDEKİ DOST

GÖKYÜZÜNDEKİ DOST
Her şey sakindi. Gökyüzü her zaman yaptığı gibi yeryüzünü seyrediyordu. Fakat bir dakika içinde yeryüzü görünmez oldu. Nerden geldiği bilinmeyen bulutlar her yanı kaplayıvermiş ve bir yağmur başlamıştı.
Yağmur damlaları bulutlardan tek tek atlayarak yeryüzüne doğru inişe geçmişlerdi.
Damlalar arasındaki küçük yağmur damlası yeryüzüne ilk defa ineceği için kalbi küt küt atıyordu. Aslında bunun korkulacak bir şey olmadığını biliyordu. Daha önce yeryüzüne inip sonra buharlaşarak tekrar gökyüzüne dönen ağabeyleri, ablaları ona her şeyi anlatmışlardı. Yeryüzünden, insanlardan, ağaçlardan, şehirlerden, denizlerden, kuşlardan, çocuklardan uzun uzun söz etmişlerdi. Ne ki küçük yağmur damlası bunların hiçbirisini de görmemişti. Bu yüzden içinde sonsuz bir heyecanla iniyordu yeryüzüne.
Yağmur damlaları gittikçe hızlanmaya başladı. Müthiş neşeliydiler. Yeryüzüne yaklaştıkça coşkulu çığlıklar atıyor, birbirleriyle şakalaşıp şarkılar söylüyorlardı. Aşağısını şaşkınlıkla seyreden küçük yağmur damlası için her şey beklemediği kadar ilginç ve güzeldi.
Sokaklarda insanlar telaşla koşuşuyor, renk renk şemsiyeler açılıyordu. Şimdi yağmur kardeşleri sokakların, arabaların, kuşların, okulun, insanların, şemsiyelerin üstüne pıt pıt düşmeye başlamışlardı.
Az sonra giderek daha çok daha çok düşmeye başladılar. Her yer hafifçe ıslanınca yerden güzel bir koku yükseldi. Küçük yağmur damlası bu kokuyu içine çekip “Ah, biz yağmurlar ne güzel şeylermişiz” diye kendi kendine konuşurken bir yandan da “Nereye düşsem” diye düşünüyordu. Çünkü düşmesine yirmi beş otuz metre bir mesafe kalmıştı.
A! O da ne? Gökyüzüne bakan bir çocuk. Sokağın tam ortasında, elleri cebinde ve şemsiyesiz. Ve şimdi ağzını açtı. Ve saçları sırılsıklam. Küçük yağmur damlası çocuğa yaklaştı, yaklaştı… Nerdeyse çocuğun ağzına düşecekti. Fakat son anda yana kayarak çocuğun yüzüne düşüverdi.
Artık yeryüzündeki bir çocuğun yüzündeydi. Çocuğun yüzünden yeryüzünü ve gökyüzünü seyretti bir süre. Yeryüzü güzeldi. Gökyüzü güzeldi. Ve çocuk güzeldi.
Sonra yürüdüler. Çocuk bir vitrinin önünde durup aynaya baktı. Yüzündeki damlayı gördü. Eliyle silecekti ki vazgeçip silmedi ve kısa bir an, çok kısa bir an aynada göz göze geldiler. Gülümsedi çocuk. Küçük yağmur damlası ışıldadı.
Sonra güneş geldi. Havadaki serinlik, yerini güneşin sarışın sıcaklığına bıraktı. Küçük yağmur damlası, kardeşlerinin birer birer buharlaşıp gökyüzüne yükseldiklerini gördü. Ayrılmanın vakti gelmişti. Çocuğun kulağına fısıldadı: “Güneş bizi çağırıyor. Gitmemiz gerek. Ama merak etme yine geleceğim.” Çocuk gözlerini kapatıp “Haydi git, seni bekleyeceğimi unutma” dedi.
Yağmur yağarken ıslak saçlarıyla gökyüzüne bakan bir çocuk vardır sokakta. Vardır ve bekleyecektir yağmur yağdıkça.