19 Nisan 2008 Cumartesi

SARI CİVCİV

SARI CİVCİV
Bir zamanlar, köylerin birinde, evlerin birinin bahçesinde bir kümes varmış. Elbette bu kümeste de kümes hayvanları yaşarmış. Evin sahibi, yemlerini vermiş, biraz dolaşmalarını sağlamış. Sonra da yine kümese kapatmış… Herkes halinden memnunmuş ama, sarı bir civciv varmış ki, kapalı yerde sıkılırmış…
Mevsim bahar, bahçede renk renk çiçekler var… Güneş, pamuk kümesi gibi bulutların arasından zaman zaman yüzünü çıkarıp gülümsüyor. Hava, ılık süt kıvamında… Sarı civcive hak vermemek elde mi?..
Bizim sarı civciv, kümes kapısının aralığından başını çıkarıp, bir süre dışarıyı seyretmiş. Dayanamamış. Daha geniş bir aralık bulmuş ve dışarı süzülmüş… Önce derin derin bir nefes almış. Sonra başlamış taze çimenlerde otlamaya… Bilirsiniz, civcivler de taze çimenleri yerler…
Otların, çiçeklerin arasında dolaşırken, bir gül fidanının altına gelmiş. Sarı civciv, hayatında hiç gül görmemiş. Gül fidanının üstündeki kıpkırmızı gül tomurcuklarına bakarken, nasıl olmuşsa bir gül kopup, tam da minicik kuyruğunun üstüne düşüvermiş.
Sarı civciv, korkudan bir karış sıçramış. Gülü ateş sanmış… “Gökten ateş yağıyor” diye bir çığlık atmış, sonra da başlamış koşmaya… Bahçeden çıkmış, çeşmeye doğru, oradan harmanlığa doğru vurmuş… Bağıra bağıra kaçarken, yolda bir tavuğa rastlamış. “Tavuk teyze koş… Koş da canını kurtar… Gökten ateş yağıyor…” demiş. Tavuk, inanmış sarı civcive, birlikte koşmaya başlamışlar.
Derken ördeğe rastlamışlar. Ördek, köy çeşmesinin yalağında yüzüyormuş. “Ne var?.. Neden koşuyorsunuz öyle?..” diye sormuş. Ona da durumu anlatmışlar. Ördek de, onlara inanmış ve birlikte koşmaya başlamışlar.
Derken hindiye rastlamışlar… Hindi: “Glu glu glu… nereye böyle deli deli?.. diye sormuş
“Ateş yağıyor, koş canını kurtar…” demiş tavuk… Korkudan, hindinin ibikleri ateş rengini almış. Takılmış o da bizimkilerin peşine…
Derken, tam köyden çıkmak üzerelerken, bir su birikintisinde yiyecek bir şeyler arayan kaza rastlamışlar. Kaz, daha sormadan, sarı civciv atılmış: “Kaz hala, kaz hala!..Çabuk katıl bize… Kaç da canını kurtar…”
“Vuaak, vuaak… Hele şuna bak…” demiş kaz. “Neden kaçacakmışım?
Hindi bir yandan koşmasını sürdürürken, kaza cevap vermiş: “Glu glu glu… Kaçmaktır kurtulmanın yolu… Gökten ateş yağıyor. Kalmak istiyorsan kal, kurtulmak istiyorsan bizimle gel…”
Kaz durumun zorluğunu anlamış. Katılmış onlara ve başlamış koşmaya… Birlikte koşarak köyden çıkmışlar… Nefes nefese ormana dalmışlar.
İşte tam o sırada, karşılarına bir tilki çıkmış. Dilini dudaklarında gezdirip, iştahla gülümsemiş: “Ooooo!.. Sizleri buralarda görmek ne büyük mutluluk…” demiş. ”Ama biraz telaşlısınız gibi geldi bana. Bir durum mu var, hııı?..”
Tavuk, gagasını bir iki kere açıp kapatarak nefeslendikten sonra: “Tilki kardeş” demiş. “Gökten ateş yağıyor. Biz de ondan kaçıyoruz. İstersen sen de bize katılabilirsin…
Tilki, tilkice gülmüş… “Elbette katılırım ama…” demiş. “Burası çok emniyetli… Üstelik benim öyle bir barınağım var ki, ateş değil, bomba yağsa kar etmez… Dostluk ne gün içindir. Başımın üstünde yeriniz var. Buyurun, birlikte benim barınağıma gidelim. Hem yem var, hem su… Üstelik ateş veya bir başka tehlike söz konusu değildir…”
Tavuk kaza, kaz hindiye bakmış…
Tilki üstelemiş: “Canım, bunda sıkılacak ne var?” demiş. “Bugün size yarın bana… Rica ederim çekinmeyin. Benim evim sizin evinizdir. Lafı mı olur yani? Gelmeseniz gücenirim… Ben aynı durumda olsam siz beni kümesinize almaz mıydınız?.. Israr ediyorum. Hem siz orada rahatınıza bakarken, ben çevreyi kolaçan eder, ateş yağışı bitmişse haber veririm. O zaman yine köyünüze, kümesinize gidersiniz…”
Eee, bunca candan dostluğa, bunca ısrara can mı dayanır… Takılmışlar tilkinin peşine, gelmişler inine…
Tilki, inin kapısına irice bir taş kapatmış. Sonra da demiş ki: “Ben sizin için biraz yem getireyim. Siz rahatınıza bakın hem bu arada etrafı bir kolaçan edeyim. Ateş yağışı dinmişse, size haber getireyim…” Tilki, arkadaşlarına haber vermeye gitmiş. Eee, onca aptal hayvanı tek başına nasıl yesin?..
Tilki, şişine şişine arkadaşlarını ziyafete çağırmaya gidedursun, hindi düşünmeye başlamış. Sonra da: “Yahu” demiş. “Benim bildiğim kadarıyla, tilkiden post olur da, dost olmaz… Bu tilki bizi yiyecek… Benden söylemesi…”
Kaz, hindiye gözlerini belertmiş: “Hiç de değil” demiş. “Hayvancağızın iyiliğine karşı, bu düşüncenden utanmalısın… Bak, bizi emniyete alıp gitti. Yiyecek olsa, hemen yerdi… Bak, gerçekten de burası çok emniyetli…”
Tavuk, kaza kızmış: “Kaz kafalı kaz” demiş. “Hindi haklı… Boşuna tilkiyi övme…”
Ve… Ve sonunda olan olmuş… Tilki ve arkadaşları, bu aptal hayvanlarla, kendilerine nefis bir ziyafet çekmişler… Siz siz olun, sarı civcivlerin kuyruğuna takılıp, sonu belirsiz yönlere gitmeyin…