19 Nisan 2008 Cumartesi

KANAT ÇIRPAN UÇURTMA

KANAT ÇIRPAN UÇURTMA
Çocuklar akşam okuldan evlerine dönerken mahallede duvarlara asılmış bir ilanla karşılaştılar. İlan şöyleydi:
“Bu hafta Pazar günü Yeşiltepe’de uçurtma yarışması yapılacaktır. Yarışmaya her türlü uçurtma ile katılmak serbesttir. Uçurtması en yükseğe çıkan bir bisiklet kazanacaktır. Duyurulur. Not: On sekiz yaşından büyükler yarışmaya katılamaz.”
İlanı okuyan çocuklar ellerinde olmadan heyecanlanmışlardı. Hepsi de bisikleti kazanmak istiyordu. Bu nedenle o akşamdan uçurtmalarını hazırlamaya başladılar.
Günler bir bir geçiyordu. En son Cumartesi de geçti. Ama nedense Pazar günü gelmedi. Çocuklar şaşırmıştı. Pazartesi, Salı, Çarşamba ve diğer günler yeniden geldiler. Fakat Pazar günü görünürlerde yoktu. Bütün çocukların uçurtmaları hazırdı. Rüzgar da tatlı tatlı esiyordu. Ama şu Pazar! O yoktu işte.
Çocuklardan dördü Pazar gününü aramaya çıktılar. İyi de ettiler doğrusu. Çünkü Pazar, Salı kılığına girmiş, orada burada keyfince dolaşıyordu. Çocuklar onu hemen yakalayıp Yeşiltepe’ye getirdiler. Yeşiltepe’de yarışın başlamasını sabırsızlıkla bekleyen çocuklar Pazar’ın gelişini büyük bir sevinçle karşıladılar ve onu uzun uzun alkışladılar. Pazar hâlinden memnundu. Kendi kendine “Meğer ben ne önemli günmüşüm” deyip duruyordu. Pazar’ın gelişinden yarım saat sonra küçük bir çocuğun çaldığı düdükle yarış başladı.
Yeşiltepe’de yaklaşık elli uçurtma ve yüz elli çocuk vardı. Uçurtma sahibi her çocuk, kendi uçurtmasının en yükseğe çıkacağına inandığı için bisikleti kazanacağına da kesin gözüyle bakıyordu.
Yarışma için konulan bisiklet mavi bir bisikletti. Mavi bisiklet hayatının en renkli gününü yaşıyordu.
Bu arada uçurtmalar yavaş yavaş gökyüzüne doğru yükselmeye başladı. Hepsinin rengi ve şekli birbirinden farklı olduğu için gökyüzü bir bayram yeri gibi şenlikliydi. Uçurtmalar şarkı söylüyordu.
Az sonra uçurtmalardan birinin hızla yükseldiği görüldü. Daire şeklinde beyaz bir uçurtmaydı bu. İnanılmaz bir hızla yükseldiği için çocukların gözü beyaz uçurtmaya takıldı. Şimdi bütün çocuklar uzaktan bakınca aya benzeyen, fakat bir iplikle yeryüzüne bağlı olan bu beyaz uçurtma için bağırıyordu.
Beyaz uçurtmanın sahibi olan çocuk müthiş kahkahalarla “Başardım, başardım” diye haykırıyordu.
Beyaz uçurtma aynı hızla yükselmeye devam ediyor ve sürekli küçülüyordu. Böyle giderse az sonra gözden kaybolacaktı. Beyaz uçurtmanın bu garip yükselişine şaşırmayan tek çocuk vardı. O da beyaz uçurtmanın sahibi olan çocuktu. Çünkü sabahleyin erkenden uyanmış ve bir ağaçta uyumakta olan kuşlardan ikisini yakalayıp beyaz uçurtmanın kenarlarına bağlamıştı. İşte beyaz uçurtmanın böylesine hızlı yükselmesinin sebebi bu kuşlardı.
Beyaz uçurtma yükselmeye devam ediyordu. Ama nasıl olduysa oldu ve önce on, sonra otuz beş, sonra da yüz altmış iki tane daha kocaman kuş gelerek beyaz uçurtmayı daha da yükseğe çekmeye başladılar. Az sonra ip kısaldığı için ipi tutan çocuğu da çektiler. Neyse ki çocuklardan biri beyaz uçurtmanın sahibi olan çocuğun nerdeyse uçup gidecek olan ayaklarını havada yakalayıverdi. Ama kuşlar ikinci çocuğu da çekmeyi başardılar.
Yerden yükselen ikinci çocuğun ayaklarından üç çocuk daha yakaladı. Sonra on beş çocuk ve sonra da diğer bütün çocuklar. Ama yüz elli çocuk kuşlara vız geldi. Hepsini birden gökyüzüne çekmeye başladılar.
Olacak şey değildi bu. Yüzlerce kuş, yüzlerce çocuğu almış götürüyordu. En alttaki çocuk bir eliyle üstteki çocuğun ayaklarına yapışmış, bir eliyle de mavi bisikleti tutuyordu.
Çocuklar gidiyordu. Kuşlar ötüyor, çocuklar bağırıyordu. Şehirdeki büyükler başlarının üzerinden uçarak geçen çocukları görünce korkuyla bağırdılar: “Çocuklar gidiyor, çocuklar gidiyor.”
Gerçekten de çocuklar gitti. Ve az sonra tamamen gözden kayboldular. Bir kadın şimdiki çocukları hiç anlamadığını, bisiklete binmek için gökyüzüne gitmenin çok saçma olduğunu söyleyerek evine girdi…
Bir gün sonra… Çocuklardan biri baktı ki bu uçuşun sonu yok; cebinden bir çakı çıkartıp en üstteki beyaz uçurtmanın sahibi olan çocuğa gönderdi. O çocuk da küçük bir gölün üzerinden geçerken beyaz uçurtmanın ipini kesince hepsi de yüz elli çarpı cump sesi şiddetinde göle düştüler.
Hepsi göle düştü ama hiçbirisi de yüzme bilmiyordu. Neyse ki içlerinde en şişman olanı gölün bütün sularını yuttu da boğulmaktan kurtuldular. Sonra da iyice ıslanmış olan elbiselerini kuruttuktan sonra evlerine geri döndüler.
Tabii büyükler her zaman yaptıkları gibi parmaklarını sallayıp “Sizi gidi sizi” diyerek bir şeyler mırıldandılar.
O beyaz uçurtma ise… Kimbilir, belki de hâlâ uçuyor…